abdalmusa29
  Köy Hayatı
 

Köy Hatıralarda Daha Güzel

 

Şehir hayatı yaşayan insanların bir çoğunda köy tabiiliğin, sere serpe tabiat ile bütünleşmenin, ağaç, kuş, çiçek gibi tabii manzaranın doyasıya tadılacağı yerlerdir. Hayatında hiç köyde bulunmamış bir çok insanda dahi böyle bir ortamda bulunmak, hiç olmazsa belli zaman dilimlerinde tatlı bir hayal olarak zihinde yer tutar. Yoğun bir çalışma temposu neticesi emekliliğini bekleyen nice insan, herşeyden ve her yerden uzak asude bir köy hayatının, yıllarla birlikte geride bıraktıktıklarının acısını biraz olsun dindirebileceğini düşünür. Ömrünün çocukluk yıllarını köylerde geçiren insanlarda da aynı hasretin izleri bir nostalji olarak görülse de onlar, çocukluk yıllarında kırsal hayatın zorlukları ile yakapaça olmanın ne demek olduğunu yaşanmış bir tecrübe olarak bilirler. Onlar, köy hayatını hikaye ve romanlardan okuyan kimseler gibi hayallerinin kurgu dünyasını değil bizzat çocukluklarını geçirdikleri imkanları, dar bir hayat ortamını çok iyi tanırlar. Buna rağmen şehrin zor hayatı onlar için de köyü daha bir katlanabilir kılıyor. Coğrafi bölgelerin iklim şartlarına göre köy ortamının hayat standardı ufak tefek değişiklikler arzetse de reklamlarda nazara verilen tatil köylerinin sınırsız imkanları ile kıyaslanamayacak kadar farklıdır. Asıl itibari ile de tatil köyleri ile ömür törpüsü çalışmalara sahne olan kırsal kesim köy hayatı arasında tek kelimelik ortak bir kullanımdan başka da zihni bir paylaşım benzerliği yoktur.

Saltanatın ihtişamlı günlerini İstanbul’lu olmak ve İstanbul’da geçirmek, sıcak yaz günlerini Boğaz’ın serin “köy”lerinden seyretmek mutlaka çok romantik olmalıdır: “Gerçekte de Boğaz asla İstabul gibi yaşanmamıştır. Her yıl zamanı gelince İstanbul’dan kaçarcasına Boğaz’ın köylerine koşan insanlar, Boğaziçi’ni şehirden ayrı telakki etmişler ve oraya itibar kazandırmışlardır. Şairler bu itibarı dile getiren sanatkarlardır. Yalılarıyla, mesireleriyle, yelkenleriyle, mehtabı, sazı-sözüyle mevsim mevsim canlanan ve bütün mahremiyeti şairlerin büyülü mısralarıyla günümüze ulaşan Boğaziçi, bugün, ulaşıma açılan yolları,birbirine kalbolan köyleri, kalabalıklaşan nufusu ve yitirdiği efsunu ile eski güzelliğini arayan gelinler kadar mahzundur.” İstanbul’da köy, daha çok yaz günlerinin sıcağından kaçılarak gidilen yerlerdir ve dolayısıyla edebi ürünlere yansıyan köy silüetleri hep yazın sıcak günlerinde serin havasından istifadeye yönelik romantik arayışlara cevap verir. Dönemine göre buralarda yaşanan hayatın edebi malzeme olarak mebzulen işlenişi daha çok belli bir kesimin hayat standardına takılıp kaldığı için oldukça renksiz ve tekdüzedir; ikindi sonrası gezmeleri, yaz akşamlarında mehtabı seyretmek, boğaz gezintileri, eski günleri hasretle yad eden şiir okumaları “İstanbul’da köy”ün en harcıalem romantizm malzemeleridir. Kırsal hayatın realiteyle her zaman yüzyüze haşin çehresini hesaba katmayan bu romantizm israfı hiçbir zaman inandırıcı olmamıştır. Bu yüzdendir ki, senaryolara, şarkı kliplerine, romanlara yansıyan görüntüler soğuk bir taklit olmaktan öteye geçememektedir. Köy’ü yakından tanıyan bir çok kimse “ her şey iyi güzel de köy hayatı bunun neresinde” demekten kendini alamamaktadır. Cins atlar, beyler, uşaklar, hizmetçiler gibi kalabalık çalışanlar kadrosu ile kurgulanmış bir köy hayatı ikibinli yılları yaşadığımız şu günlerde bile realite ile bağdaşmamaktadır. Hasılı o ki, şehirden köy çok farklı görünür.

Bütün olumsuzluklara ve dar çerçeveye rağmen ideolojik sınırlandırmalar, tabii gelişim karşısında fazla direnç gösterememektedirler. Bir zamanların en popüler teması “Köy Edebiyatı” bütün dış desteklere rağmen ayakta kalamamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, altmışlı yıllarda girilen yanlış yolun farkındadır: “Yirmi senedir (şimdi altmış sene oldu) köyün peşindeyiz. Edebiyatımız köy salatası dolu. Fakat ne hazindir ki, elimizde bize yol gösterecek, realitenin kapısını açacak, üzerinde münakaşa edilecek yirmi kitap gösteremeyiz.” Durum hala değişmiş değil; taze et, süt, yoğurt, temiz hava ile beslenmiş, yanakları al al kızarmış köy çocuklarına imrenmek veya hala bir yerlerde “köylü güzeli, köy delikanlısı” olduğunu varsaymak bir kültürü ifadeye yetmiyor.

Ferdi hadiseler, genel bir hükme varma konusunda yeterli değillerdir, ama bir fikir uyarmaları her zaman mümkündür. Şimdi hayatının olgunluk dönemini yaşayan bir önceki nesil kırsal hayatı daha iyi tanıyordu; çünkü büyük çoğunluk itibarı ile köyde yetişmişti. Kendi dönemlerinde doğduğu köyden hayat boyu ayrılmamış orta yaşlıların zaman zaman elleri ile gözlerini siper ederek ufka bakıp “şu dağların ötesinde de yaşayan insan var mı ki?” deyip kendi kendilerine mütalalar yürüttüklerini naklederler. Bu bir mizah malzemesi mi idi, yoksa tanımadığımız bir dünyanın yadırganmayacak hakikatleri miydi, bilinmez, ama geçenlerde bir arkadaşın “benim babaannem hayat boyu doğduğu köyün dışına hiç çıkmamış” mütalasını duyunca, hadisenin masum bir mizah malzemesi olmadığı daha bir netleşti. Yoksa, bir dönemde kağnı arkasında cephelere giden, haklarında hicranlı destanlar yazılan Elif Nine’ler, Esma Hatun’lar, Melike Bacı’lar sonra bir daha hatırlanmamak üzere doğdukları köylerinde mi unutulmuşlardı.? Elbette ki, ihmal edileceklerdi, çünkü onlardan hiçbirisi “Boğaz köyleri” nde kurgulanan köy hayatının karelerinde yer almıyorlardı.

Köyden şehire boşalma şeklinde bir eğim takip eden sosyal coğrafyamızın değişim süreci üç çeyrek asrı bulmasına rağmen, hala ne şehir düşüncemiz ne de imkansızlıklar cenderesinde sıkışıp kalan köy yaşantımız hakkında kabul edilebilir bir projeden bahsedilemez. Yer yer şehirlerde meydana gelen nüfus sıkışmalarında, “köye dönüş”ten bahsetmek, çözümden çok yersiz bir temenniden ibarettir. Tercihini şehir hayatı şeklinde yapmış olanlara “köye dönüş” yolunu göstermekte hiçkimsenin haklı bir gerekçesi olmamalı.

Hayatımızı geçireceğimiz ortamları seçme hususunda sınırsız imkanlara sahip olmadığımız gibi çoğu zaman kendimizi içinde bulduğumuz şartları değiştirme mevzuunda da çok rahat hareket ettiğimiz söylenemez. İnsanların yeni şartlara adaptosyonu konusundaki direnme dönemlerini bazı bölgeler daha zor atlatıyorlar. Bu, özellik kimliğin korunması gibi bir meselede takdire şayandır; ancak değişen şartlara, süratli akışa erken uyum sağlayabilmek de insan zekasının bir özelliği kabul ediliyor. Hayatını kazanmak, yeni bazı imkanlarla tanışmak için doğduğu yerlerden kopmak zorunda kalan insanlar, “taş yerinde ağırdır” kolaylığından ziyade her insanın altından kalkabileceği tecrübeleri denemeyi, ağır olmaktansa, süratli hareket etmeyi daha heyecanlı bulmalılar. Yetmişli yıllarda Avrupa’ya doğru başlayan işçi akını, dış dünya ile tanışma açısından büyük bir fırsatlara gebeydi. Kendini yerinde ağır hissetmektense hareket halinde manevra kabiliyetini denemek, değişen dünya şartları açısından daha avantajlıydı. Avrupa tecrübesi hem insanlara hem de ülkeye ekonomik açıdan büyük faydalar temin etti. Bu faydalar, çekilen sıkıntıları karşılayacak boyutta değildi elbet. Ama daha kötüsü, zihinlerden bir türlü sökülüp atılamayan “köyüne dönüş” nostaljisi bir türlü aşılamamıştı. Yılların emeği alın teri, köylere dikilen görkemli binalar şeklinde geri dönmemeliydi; bir çok sıkıntılara katlanılarak gerçekleştirilen Avrupa serüveni köy’de noktalanmamalıydı...

Şehrin ve kalabalıkların insanı bunaltan havası emeklilik günlerini iple çeken insanlarda köye dönüşü haklı bir gerekçe haline getirmektedir. Avrupa’da yıllarca kalarak belli bir ekonomik seviye yakalamış insanlardan tutun, büyük şehirlerdeki bir çok kimse, baba ocağına dönmeyi bir vefa borcu olarak görmektedir. Halbuki, ağırlaşan dünya şartlarında kaçacak bir sığınak arama yerine, bulunduğu ortamı kendi değerleri istikametinde yaşanır hale getirmek uygulanabilir mantıki bir çözüm gibi görünüyor. İşin bir başka boyutu daha var; yirmibeş-otuzsene önce geride bırakılan hayat standardı, şehrin geniş imkanlarına alışmış insanlarına aynı yumuşaklıkta kucak açmayabilir. Realitenin sevimsiz ve soğuk yüzüyle karşılaşmaktansa köyün tatlı hatıra esintilerine razı olmak en iyisi... Hem sonra kahraman bile olsanız, doğduğunuz yerlerde unutulma gibi bir tehlike de sözkonusu...

Mustafa Bayrak
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!